ana sayfa | veri tabanları | ıvır zıvır | ara | ulaşım |
|
FikralarPadişahın biri, Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim! demiş. Yalancılar, hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana: Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü. Bunun neresi yalan?.. Kuş kartaldır, arslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı mı götürür tabii!.. Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!.. Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa, kral odur tabii!.. Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü! Senin ok bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce, takılacak yer bulamayıp yere inmiştir. Böylece padişah, her yalana gerçek bir bahane bulmuş ve kimse padişaha
bu yalandır dedirtememiş. Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp
dolusu altın almıştın. Şimdi geri almaya geldim.
Bir akıl hastanesine yeni bir başhekim atanır. Başhekim, hastaneyi dolaşırken, aşağıdaki mutfağa da iner. Bir de bakmış ki, mutfağın ortasında yere tebeşirle çizilmiş koskocaman beyaz bir daire: dairenin de içinde yere yatmış yüzükoyun, sırtüstü kıvranıp duran 7 - 8 deli... Bir başka deli de, yemek masasına tek başına oturmuş; reçeli, tereyağı, zeytini, peyniri, rafadan yumurtasıyla, yerde kıvrananlara bakıp bakıp gülerek bir güzel kahvaltı ediyor. Başhekim, masada oturana sorar: Yerdeki beyaz dairenin içinde; bir yüzükoyun, bir sırtüstü uzana döne, Masadaki deli: Tebeşirle o beyaz daireyi ben çizdim demiş. İçindekilere de dedim ki: O beyaz dairenin altından geçerseniz, ancak kahvaltı edebilirsiniz benim gibi... Neden öyle kıvranıyorlar ki? Yere çizilmiş dairenin altından geçmeye çalışıyorlar da, ondan. Başhekimin gözleri hayretle açılmış ve yine sormuş masadaki deliye: Senin adın ne? Hiç beklemediği bir yanıt gelmiş: Günter Verheugen... |
son değişiklik: Sunday, 27-Mar-2005 19:47:24 CEST